“Kooperatifçilik Aile Çiftçiliğinin Örgütlü Halidir”

“Kooperatifçilik Aile Çiftçiliğinin Örgütlü Halidir”

Kooperatifçilik Aile Çiftçiliğinin Örgütlü Halidir”

Muammer Niksarlı Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı

 

Kooperatifçilik Aile Çiftçiliğinin Örgütlü Halidir”

Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Başkanı Muammer Niksarlı ile Kooperatifçiliğin geleceğini konuştuk.

 

Muammer Niksarlı kimdir, okurlarımız için kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Muammer Niksarlı - Ekim 1947 yılında Elazığ’ın Ağın ilçesinde doğdum. Rahmetli babam Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmendi. Onun görevi gereği Türkiye’nin birçok yerini gezdik, dolaştık. Liseyi Elazığ’da okudum. Ankara’da Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu’nu bitirdikten sonra, çalışma hayatıma DSİ’de foto-film merkezinde basın teknisyeni olarak atıldım. Daha sonra Basın-İş Sendikası’nda Başkanlık görevinde bulundum. Kooperatifçilik ile ilk tanışmam da bu görevdeyken gerçekleşti. Dünyada nadir görülebilen, sendika-kooperatif işbirliğiyle (55.000 konutluk) ‘Batıkent Projesi’ni gerçekleştirmek üzere Yapı Kooperatifleri Birliği’nin (KENT-KOOP) kurucuları arasında yer aldım. 1979 Yılında kurmuş olduğumuz KENT-KOOP’un 1981-1992 yıllarında genel sekreterlik görevini yaptım. 1992 yılından bu güne kadar da Genel Başkanlığını sürdürüyorum. Bu arada Yapı Kooperatifleri Üst Birliği olan TÜRK-KENT’in kuruluş sürecinde bulundum. Yine, TMKB kuruluş sürecinde yer aldığım, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği’nin 1997 yılından beri de Başkanlık görevini sürdürmekteyim.

 

Kooperatifler yasasında değişiklik yapılması için çalışmalar yapılıyor, neden böyle bir değişikliğe gereksinim duyuldu?

Gereksinim duyulması çok doğal. Çünkü bu yasa 1969 yılında çıktı. O yıldan bu yana birçok şey değişti. Kooperatif uygulamalarında değişiklikler oldu. Türkiye’nin değişen şartlarında kooperatifçiliğe yansıyan yönüyle değişimler yaşandı. Uygulamalarda yetersizlikler, eksiklikler oldu. Bir yasa eskiyebilir, yaşlanabilir, ancak geçmişte yasada görülen eksiklikler geçici çözümlerle, nokta değişikliklerle sorunlar giderilmeye çalışıldı.

Özellikle yapı kooperatifleri bahane edilerek ve her defasında yasaya müdahale, yasanın özünü, demokratik yapısını bozdu. Devlet müdahalesini artırdı. Bu kooperatifler yasasında yapılan her değişiklikle bu yasa, ceza yasası niteliğine büründü. Her şeye ceza, ertelenemeyen ceza, hatta hatta paraya çevrilemeyen ceza. Genel Kurulunuzu 1 gün geç yaptığınız zaman ceza veriliyordu. O kadar komik şeyler oluyordu ki yaşananlara yargıçlarda şaşırıyordu. Ceza nedir? Özgürlüklerin kısıtlanması. O dönemin gazete haberlerine de birçok defa konu olmuştu. Örneğin, hangi takımı tutuyorsun; Beşiktaş, Fenerbahçe veya Galatasaray gibi. Verilen ceza; 3 ay süre ile tuttuğunuz takımın maçına gidemiyorsunuz. Bu durumlara düşmüştü. Biz bu durumlara karşı çıkmıştık ama bizim karşı çıkmamız bir şey ifade etmiyor. Çünkü örgütlü değildik ve Türkiye’de kooperatifler baskı grubu haline dönüşmemişti. Her kooperatif kendi grubu için baskı unsuru olmaya çalışmış. Kendi çalışma alanının sorunlarını çözmek için birtakım ilişkilere girmiş. Biz kooperatifçiyiz, birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için mantığı ile düşünülmediğinden, siyasetçi ve yönetici istediği zaman istediği değişikliği yapıyor. Değişiklik bir kooperatifin kendi çalışma konusu dışında kalıyorsa, ‘banane, beni ilgilendirmiyor’ deniliyor. Ama günün birinde size de dokunacağını bilmeniz gerekiyor. Şimdi o noktaya geldik. Yasa değiştirme bir ihtiyaçtı ama bu defa kökten, esastan bir değişikliğe gidiliyor. İyi bir noktada mıyız? İşte o tartışma konusu.

 

Kooperatifler Yasasında öngörülen değişiklikler ‘Strateji Planı’ ile örtüşüyor mu? Yasa ile nasıl bir örgütlenme modeli öngörülüyor?

Strateji planı bugüne kadar kooperatif kesimi ile kamu kesiminin çok yüksek oranda mutabık kaldığı bir metindir. Yüzde yüz mutabık mıyız? Hayır. Ama çok yüksek oranda bugüne kadar mutabık olduğumuz bir metin. Bu yasa taslağı bu metinle örtüşüyor mu? Çoğu yerde örtüşmüyor. Niye örtüşmüyor dediğiniz zaman, bize bunları yönetmenliklerle ve tebliğlerle düzelteceklerini söylüyorlar.

Yönetmelikler ve tebliği kamu yönetiminin kooperatiflere müdahale etme araçlarıdır. Genel müdür değişince tebliği de değişebilir!

Onun için örtüşmüyor. Örtüşmeyen noktalara karşı yaptığımız itirazlara verilen yanıt, biz onları tebliği ve yönetmeliklerle düzelteceğiz. Böyle bir uygulama, düzenleme olmamalı. Şu andaki yöneticileri tenzih ediyorum. Tamam, iyi niyetle, iyi şeyler düşünüyor olabilirler. Ama niyet ne olursa olsun kooperatiflerin ipleri kamu yöneticisinin elinde.

Kooperatifler Yasası, kooperatiflerin kendi kendilerini yönetmesi demektir. Devlet kooperatifleri yönetmeye kalktığı zaman kooperatifçilik olmaz. Bunu geçmişte Tarım Kredilerde, Tarım Satış Kooperatiflerinde gördük.

Kooperatifler yasası değiştirilirken dikkat edilecek çok önemli husus, demokratik yapısını bozmamaktır. Bu yasa taslağından kooperatif örgüt hiyerarşisindeki aradaki bir kademeyi kaldırmak istiyorlar. Mevcut durum ise kooperatif, kooperatif birliği, kooperatif merkez birliği, Milli Kooperatifler Birliği kademeleri halindedir. Burada deniyor ki, ya Birliği kaldıralım, ya da Merkez Birliği’ni kaldıralım, yani kademeyi azaltalım. Bunun diğer ülkelerde örnekleri var. Bunun olabilmesi için uzun bi geçiş sürecine ihtiyaç var.

Türkiye’deki mevcut kooperatif ortaklarının kendi alanındaki kooperatiflerin yarıdan bir fazlasını örgütleyene Merkez Birliği unvanı verelim deniyor. Bunlar gerçekçi yaklaşımlar değil. Şunu söylemek istiyorum. Hiç bu kademelere dokunmadan, ihtiyaç duyulan değişiklikler yapılırsa, zamanla kademeler azalır. Burada esas yapılacak olan o değil, yapılacak olan Tarım alanında 7 tür kooperatif var. Bütün bunların hepsinin bir arada olması gerekir. Yani, siz köyde bir insanı beş ayrı kooperatif kurmaya zorlayamazsınız.

Şuan Türkiye’deki bir kooperatif çeşitliliği enflasyonu var. İdari kararla yaptığınız şeyi, idari kararla düzeltemeyecek noktaya geldik. Yani o kadar çeşitli kooperatif olamaz. Bu yasanın bu yapıyı toparlaması gerektiğini düşünüyorum. Çok amaçlı, çok ortaklı kooperatiflere geçmedikçe, kooperatiflerin pazarda ekonomik faaliyetlerde bulunmasını beklememek lazım.

 

Yasa tasarısında kooperatiflere getirilen devlet müdahalesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biraz önce söylediğim gibi, on konuda yönetmelik, on konuda tebliği var. Onun için ben yasada çok ileri düzeyde devlet müdahalesi kaygısı taşıyorum.

 

Yeni yasa tasarısı ile birlikte Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin çalışma şekli nasıl olacak?

Türkiye Milli Kooperatifler Birliğine çok uzun ve çok sayıda görevler verilmiş. Şimdi bunları burada saymakla bitmez. Fakat şöyle bir şey söyleniyor. Milli kooperatifler Birliği Strateji Belgesinde belirlenen hedef noktaya gelene kadar, bu görevleri devlet, yani bakanlık yapacak deniyor.

Bu konunun anlaşılması için size bir örnek vereyim. Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin de bulunduğu Strateji Eylem Planı hazırlık çalışmalarında, Bakanlık Almanya’dan Uluslararası kooperatif mevzuatı uzmanı Prof. Dr. Hagen Henry’i Türkiye’ye getirdi. Bu zat geçmişte 8 kez Kooperatifler Yasasını veya Kooperatif Strateji Belgesi’ni; nasıl yapalım, nasıl hazırlayalım, diye getirildi. Prof. Dr. Hagen Henry’nin diplomatik bir nezaketle, yazmış olduğu raporun giriş bölümünde yapılan çalışmanın; mevzuat hazırlama yöntemlerine, usüllerine uygundur diyor. Sen de bunu taslak uygun diye anlıyorsun. Ancak, Henry’nin 71 madde de itirazı var. Biz bu konuyu ICA’nın bünyesinde yeni oluşturulan Uluslararası Kooperatifler Yasası Standartları Değerlendirme Komisyonu’na bildirdik.

 

Yeni yasa tasarısında Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin görev kapsamı nasıl olacak?

Bu yeni tasarıda benim eleştirdiğim noktalardan bir tanesi kooperatiflerin üstündeki yapıların, kooperatifler gibi kurulmaması gerektiğidir. Çünkü kooperatif gibi kurulduğu zaman, bazı kooperatif ilkeleri farklı yorumlanarak karşımıza bazı engeller çıkartılıyor. Örneğin, kooperatiflere serbest giriş-çıkış ilkesi vardır. Dolayısıyla üst birliklere girme mecburiyeti getiremeyiz. Bu birliklere, girme mecburiyeti getiremediğimiz zaman dikey örgütlenmesini sağlayamazsınız. Üst örgütlere girme mecburiyetini getiremezseniz; denetimi etkinleştiremezsiniz, doğru istatistik bilgiler toplayamazsınız, dünyadaki yeni oluşumları, değişiklikleri aktaramazsınız, uluslararası camiada ekonomik faaliyette bulunamaz, ticaret yapamazsınız. Ülke içinde kooperatifler arası ilişkiyi ve ticareti sağlayamazsınız. Bunların hepsi şuandaki eksiklikler. Biz hala 7 kişi bir kooperatif, 7 kooperatif 1 birlik, 7 birlik 1 merkez birliği, 7 merkez birliği 1 milli birlik kurabilir. İşte bu mantığın değişmesi gerekiyor. Görülüyor ki bu mantık değişmiyor.

Milli Kooperatifler Birliği’ne ticaretin dışında aklınıza gelebilecek; eğitim, denetim, geliştirme, lobilicilik, yayın, sosyal faaliyetler, iç ilişikler, uluslararası ilişkiler, istatistik veri tabanı oluşturma, elektronik yayın gibi birçok görev veriliyor. Bu görevler, zaten olması gerekenlerdir.

Bu yüzden biz diyoruz ki, dikey örgütlenme zorunlu hale getirilmelidir. Dikey örgütlenmenin zorunlu hale getirilmesini gerekliliğini vurguladığımızda, efendim serbest giriş-çıkış ilkesine aykırı diyorlar. Peki, Almanya’da bir kooperatif kurulduğunda, denetim birliğine kayıt yaptırmazsa faaliyette bulunabiliyor mu? Hayır, faaliyette bulunamıyor. Neden bizde de böyle olmuyor? Aldığımız cevap ‘yok’. Peki, üretici birliklerine dikey örgütlenme zorunluluğu getiriyorsunuz da, kooperatiflerde neden zorunlu hale getirilmiyor? Buna da cevap ‘yok’.

 

Kooperatifçiliğimizin güven kazanması ve kurumsal kimliğe kavuşması için neler yapılmalıdır?

Başta çok amaçlı, çok ortaklı kooperatifçiliğe geçişin bütün yolları zorlanmalı, kooperatif çeşitliliği enflasyonuna bir son verilmeli, kooperatiflerde dikey örgütlenme zorunluluğu getirilerek denetim etkinleştirilmelidir. Eğitim yaygınlaştırılmalıdır. Ancak bu şekilde kooperatifler yeniden güven kazanarak kurumsal kimliğe kavuşabilir. Şuanda kooperatif kurarken fizibilite çalışması yapılmıyor. Muhtarlık seçimini kaybeden kooperatif kuruyor. Çünkü kooperatif kurma alanı o kadar geniş ki, hem de küçük dilimlere ayrılmış. Kooperatifin kurulma aşamasında bir zorlukla karşılaşılınca, kişi bir milletvekili, siyasetçi buluyor. Siyasetçi ise niye izin vermiyorsunuz buna diyor. Bir siyasetçi veya milletvekili neye karışıp neye karışmayacağını bilmesi gerekir. Bu tür davranışlar toplumun yapısını bozuyor.

 

Türkiye’de kooperatiflerin örgütlenmesinde nasıl bir yapılanmaya gidilmeli? Bu kapsamda bir çatı örgütü olarak Milli Birliğin rolü ne olmalıdır? Bu kapsamda bir grup çalışması yapılması gerekmez mi?

Türkiye’de kooperatiflerin karşısına üretici birliklerini koydular. Kooperatiflerin yaptığı işlerin aynısı tebliğler ve yönetmeliklerle üretici birliklerine verdiler. Üretici birlikleri Dernekler Yasası’na tabidir. Yapılmaması gerekiyor ama ticaret yapıyorlar. Bugün Avrupa’da ve dünyada örnekleri yok. Bu işler kooperatiflerin üzerine geçti. Üretici birliklerinin amacı ticaret dışında, eğitim, bilinçlendirme, araştırma gibi diğer faaliyetleri kapsar. Avrupa’da üretici birlikleri kalmadı. Çok sayıda, çok çeşitli örgütler sonuçta cılız örgütlenmelere neden oluyor. Problemli örgütlenmeler oluyor, örgütlerin fonksiyonları arasında kargaşaya sebep oluyorlar. Örnek olarak, Sulama kooperatifleri Köy Kalkınma Kooperatifleri sorunları birçok yerde içe içe girmiştir. Şimdi burada aynı noktaya dönüyoruz, Çok amaçlı ve çok ortaklı kooperatifçiliğe geçmedikçe, kırsal kesimde üretici bulamayacağız. Nüfus azalıyor, mevcut nüfusu orada tutabilmek için onların işini kolaylaştırmamız gerekiyor. Kooperatifler bir genel kurulu toplamakta zorlanıyorlar. Yönetici bulmakta, muhasebesini tuturmakta, bürokrasisini yürütmekte sıkıntı yaşıyorlar. Sen, insanları aynı köyde 3-4 tane kooperatif kurmaya zorunlu bırakırsan, bu olmaz. İşte bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bizim yıllarca, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği olarak dile getirdiğimiz konu bu. Bunu Strateji Belgesi’nde de söyledik. Ama yapılan Yasa Taslağı’nda bu konunun yeterince yansımasını göremedik.

Türkiye’de kooperatif örgütlenmesinde Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin rolü sadece doğru öneriler getirmek, tavsiyelerde bulunmaktır. Bir zamanlar Köy-Koop’la Or-Koop’un birleşmesi için Türkiye Milli Kooperatifler Birliği senelerce çalışmalarda bulundu. Açın Genel Kurul kararlarına bakın. Birleştiremediğimiz gibi Köy-Koop kendi arasında ikiye ayrıldı. Bu nedir? Tabanda bu bilinç olmadıkça Milli Birlik ne derse, ne yaparsa yapsın fayda etmiyor. Kooperatifçilik inanç işidir, inanan insanlar söylenen doğruyu yaparlar.

Kooperatifçi şeklen kooperatifçi ise o unvanı taşıyorsa kooperatifçi tevazuuna sahip değilse, kooperatifçinin şunu düşünmesi gerekiyor; ben nasıl davranırsam ekonomik olarak daha güçlü olurum, siyasi güçler karşısında nasıl baskı uygularım. Bunu düşünmüyorsa kooperatifçi, kooperatifçi olamaz. Kooperatif başkanı olur sadece.

Bu konu ile ilgili geçmişte grup çalışması yapıldı. İnanmadıktan, tersini yaptıktan sonra ne olacak? Köy-Koop, Hay-Koop, Or-Koop, Tarım-Koop Çay ve Sulama Kooperatiflerinin birleşmesi gerekir. Sulama olmadan tarım olur mu? Hayvan yemi olur mu? Yem bitkisi olmadan hayvancılık olur mu? Nasıl ayırırsınız bu örgütleri birbirinden.

 

Üretici Birliklerin kooperatif merkez birliklerine ortak olarak alınması konusundaki görüşleriniz nelerdir?

Ben doğru bulmuyorum. İkisininde yasası farklı. Yani düşünün, senin Köy Kalkınma Kooperatifin süt işiyle uğraşıyor, Hay-Koop’da süt işi ile uğraşıyor. Ben Üretici Birliğini kooperatifime ortak olarak alırsam sonucu ne olacak? Örgüt sayısını azaltmak istiyoruz denilirken, tam tersi örgüt sayısını çoğaltıyorsunuz. Üretici birlikleri bugün Türkiye’de istenilen hedefe ulaşamamıştır. İhtiyaç yokken kurgulanmıştır. Bunlar için verilen emek, enerji, efor ve kaynak kooperatiflerin sorunlarını çözmek için verilseydi daha iyi bir sonuç alınırdı. Üretici birliklerini çıkaranlar da pişmanlar. Ama geri dönüşü çok zor. Geri dönüş için yeni Kooperatifler Yasası’nı fırsat olarak görmemiz gerekiyor.

 

BM tarafından 2014 Aile Çiftçiliği yılı ilan edildi. Bunun kooperatiflere bir yansıması olacak mı?

Kooperatiflerin yaptığı zaten bir aile çiftçiliğidir. Yansıması ne olacak? Kooperatiflerin yaptığı da kırsal kesimde aile çiftçiliğidir. Aile çiftçiliğinin örgütlenmesidir kooperatifçiliktir. Şimdi ne yapacaksın, aile çiftçiliğini geliştireceksin, kooperatifçiliğin önünü açacaksın ki, o zaman aile çiftçiliği kendiliğinden gelişir. Kooperatifçilik de 7 ailenin bir araya geldiği yapıdır. Kooperatifçilik aile çiftçiliğinin örgütlü halidir.

 

Yeni yapılanma ile köy sayımız düştü. 5 yıllık geçiş süreci var. Bu süreçte eski köylerimiz yeni mahallelerimizi ve tarımsal amaçlı kooperatiflerimizi neler bekliyor?

Şu anda bu konuda bir karmaşa yaşanıyor. Önceden köy statüsündeyken muhtar sulama yaptırıyordu. Şimdi mahalle statüsüne geçilince ‘sulama kooperatifi kur’ deniliyor. Kime diyorlar biliyor musunuz? Köy Kalkınma Kooperatiflerine. Köyde çeşmenin suyunu kendi kullanıyordu. Şimdi mahalle oldu, belediyenin suyunu kullanıyor. Bursa’da böyle bir örneğe rastladım. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın düzenlediği seminerde ilgililere bu konuyu detaylı anlattım. Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin çalışma faaliyetleri içine ‘yaptığı tarımsal faaliyetin ihtiyacını karşılayacak sulama faaliyetlerinde bulunabilir’ maddesi eklenerek sorun çözümlenebilir. Bazı çözümler için yasa gerektirmez, niyet gerekir. Birleşip büyük işletme olamadığınız zaman buharlaşacaksınız. Artık yenidünya düzeninde küçük işletmelere yaşam hakkı yok. Dikkat edin, şirketler birleşiyor, bankalar birleşiyor yeni ortaklıklar kuruluyor. Bunların nedeni güç olmak güçlü olmak. Oysa bizim kooperatiflerimiz bölünüyor. Süratle birleşmek, bir arada olmak gerekiyor.

Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin tedarikçi olmaktan çıkartacaksınız. Yakın zamanda Burdur Köy-Koop Birliğinin Süt İşleme Tesisini açması güzel bir örnek oluşturdu.

Yani ulusal bir firmaya süt toplamak kooperatifçilik değildir. Buradan istenilen karlılığı elde edemezsiniz. Ortağınıza gerekli faydayı sağlayamazsınız. Yaptığınız hammaddeyi ara ürün haline getireceksiniz, ticaretinde ve dağıtımında rol alacaksınız. Oradan da hakkınızı alacaksınız. Şu anda üreten değil dağıtan, pazarlayan daha çok kazanıyor. O halde niye bu ayağı ihmal ediyoruz.

 

Kooperatifçiliği gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de kooperatif bankası kurulabilir mi?

Yıllardır bu konu sürekli olarak söylenir. Devlet bize kooperatif bankası kursun diye bekliyoruz. Kooperatifçiliğin özünde her şeyi devletten beklememek vardır. Önce biz kendi üstümüze düşen görevleri yapalım. Ondan sonra devletten gerekli desteği isteriz. Devlet bu bankayı kurmaz. En son sayın başbakanla yaptığımız toplantıda ‘banka hariç her şeye evet’ dedi. Kooperatifçilik bankalarının dünyada örnekleri olduğunu söyledim. Başbakan’da ‘geçmişte bir sürü banka sorunu yaşadık, bankacılıktan anlamayanlara banka kurdurup, bir de onlarla mı uğraşacağız’ dedi. Başbakan kooperatiflerin bankacılık yapmasını istemiyor. Bakış açısı bu şekilde. Biz ne yapıyoruz, bir araya gelip banka hissesi satın alabilecek kapasitemiz, yapılarımız var. Biz Strateji Belgesinde kooperatifçilik kesimi olarak şunu önerdik. Kooperatiflerin gelişmesi ve finansman ihtiyacı için kredi garanti fonu kuralım dedik. Devlet kooperatifleri desteklemek için para veriyorsa, bu parayı fona aktarsın. Böyle bir fon oluştuğu takdirde, sen Türkiye’nin bütün bankalarıyla hatta yabancı bankalarla da pazarlık yapabilirsin. Önemli olan banka sahibi olmak değil, ucuza güvenilir finansman ihtiyacı karşılamaktır. Kredi garanti fonu sonuçta bir Anonim Şirkettir. Bankalar da öyledir. Kredi Garanti Fonu büyür, gelişip başarılı olur, günün konjektörüne uygun hareket ederek, banka kurar veya satın alırsınız. Yabancı finansman kurumla veya bankalarla ortaklık yaparak yurtdışından da banka satın alabilirsiniz.

 

Dünyadaki kooperatifçiliğin küreselleşme karşısındaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Durumu kötü gözüküyor. Siyasal iktidarlar dünyada kooperatifleri şirketleşmeye zorluyor. Zaten siz anonim şirketsiniz diyorlar. Biz de aynı mantık var. Türk Ticaret Kanunu ile hareket ederek kooperatifler yasası yapılmaya kalkılıyor. Oysaki şirket kültürü, kooperatif kültürü birbirine zıttır. Bu iki ayrı kültür olduğunu bilmez isek, biz bu işi savunamayız. Sadece kooperatiflerde ne kadar hissen olursa olsun, bir oy kullanma hakkın var. Ama şirketlerde ise hissen ne kadarsa o kadar oy kullanma hakkın var şeklindeki tanımlamayı bırakın, basit bir şekil şartı bu. Kültür nedir? Anlayış, inanç, sorumluluk, toplumun değerlerine saygı, yani herşeyi kar olarak görmeyen, sosyal faydanın optimizasyonu, karla insan mutluluğunun optimizasyonu, karı insan mutluluğuna tercih etmemek kültürdür.

Dünya’da ICA’nın üye sayısı 1 milyarı geçti. Her ülkenin kooperatif anlayışı buraya yansıyor. Orada da homojenlik olmuyor. Mesela Türkiye’de Motorlu Taşıyıcılar Kooperatif ve Tüketim Kooperatifi’nin KDV muafiyeti kaldırıldı. Kimseden ses çıkmadı.

AB ülkelerinde 1994-95 yıllarından itibaren kooperatifçiliğe karşı hükümetlerce bir hareket başladı. Bunun üzerine Avrupa’da ‘Kooperatiflerden Elinizi Çekin’ adlı bir kampanya başlatıldı. Biz arkadaşlarla toplandık, dedik ki, biz AB girmeye çalışıyoruz. AB ülkelerinde böyle bir tehlike başladıysa, buna duyarsız kalamayız.

Japonya’da tarımsal kalkınma kooperatiflerinin şirketleşmeye dönüştürülmesi yönünde Japon hükümeti kooperatiflerin üzerine gidiyor. Kore, Singapur, Hindistan, Çin gibi kooperatifçiliği gelişmiş olan ülkelerde panik başladı. Japonya’da bu durum gerçekleşirse, kendi ülkelerine de sıçrar endişesine kapıldılar. Japon kooperatifleri bu durumdan çok rahatsız. Bu konu ICA’nin Bürüksel’de gerçekleştirdiği toplantıda gündeme geldi. Bizler bu konuyla ilgili, yazılı olarak Türkiye’den destek verdik. ICA yöneticileri Japonya’ya giderek orada bir basın toplantısı gerçekleştirdiler. Japon hükümeti geri adım atmış gibi gözüküyor ama yeterli olmadığı söyleniyor. Eğer Japonya hükümeti bu konuda başarılı olursa Dünya’da kooperatifler açısında daha da sıkıntılı dönemler yaşanacağını düşünüyorum.

Polonya’da yapı kooperatifleri çok güçlüdür. Polonya hükümeti de bu kooperatiflerin üzerine gidiyor. Yani Dünya’da böyle olumsuz göstergeler var. Ülke içinde ve dışında bir kooperatif için meydana gelen olumsuzluk, hepimizi ilgilendirmesi gerekir. Bu olumsuzluklara sahip çıkmaz isek, bir kooperatifin başına gelen yarın da bizim başımıza gelir. Yaklaşımımız böyle olmalıdır.

 

Kooperatiflerimizin dış ülkeleri ziyaretlerde bulunması, yurtdışı örneklerinden ne kadar faydalanabiliyoruz?

Gerçekten güzel bir soru, sorunuzu biraz somutlaştırarak anlatayım. 1163 Sayılı Kooperatifler Yasası Almanya Kooperatiflerinin yasası örnek alınarak yapılmıştır. Yıllarca da kooperatif konusunda Almanya ile çok içli dışlıyız. Hatta 1970’li yıllarda Türkiye’de Almanya teknik yardımı ile Kooperatifçilik Eğitim Araştırma Merkezi kurulmuştur. Bizdeki Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin emsali olan Alman Kooperatifleri Konfederasyonu’nun (DGRV) ülkemizde halen temsilciliği mevcuttur.

Almanya’daki ve ülkemizdeki kooperatifleri karşılaştırdığımız zaman; biz bu yabancılardan ne kadar esinleniyor, ne kadar yararlanıyoruz bunu anlamak mümkün. Çok basit bir şey söylüyorum. Almanya’da tarımsal amaçlı kooperatifler, bir başlık altında toplanmış. Biz de ise 6-7 başlık altında, ayrı ayrı örgütlenmeler var. Bu çeşitlilik bizim kooperatifçiliğimizin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir. Almanya’da tarımsal amaçlı bir kooperatifin ortak sayısı 600 kişiyi aşmamaktadır. Bizde ise bir kooperatifin ortalama ortak sayısı 100’ü bulmuyor, bu koşullarla ekonomik faaliyette bulunmanız hiç inandırıcı olmaz. O halde Almanya’da durum buysa, biz niye bu haldeyiz.

Türkiye genelinde ise 85.000 kooperatifimiz var diye övünüyoruz. Övünülecek hiçbir tarafı yok. 7,5-8 milyon ortağımız var, Almanya’da 7000 kooperatife karşılık 20 milyon kooperatif ortağı var. 

Kooperatifçilik konusunda en fazla örnek alıp ilişkilerimizi sürdürdüğümüz Almanya’dır. İşte tablo bu. Yorum yapmadan söylüyorum.

 

2015 yılında Türkiye'nin ev sahipliğini yapacağı ICA Genel Kurulu ve Uluslararası Kooperatif Konferansı hakkında bilgi verir misiniz? Bu toplantıya kooperatiflerin katılımı nasıl olacak?

Hem konferans, hem kongre olarak birleştirilerek yapılıyor. 2015 yılı Kasım ayında Antalya’da 5 gün sürecek etkinliğe 97 ülkeden 1000 dolayında yabancı delegenin katılımı bekleniyor. Toplantının tüm sorumluluğu ICA’nin üzerinde. Türkiye Milli Kooperatifler Birliği olarak sadece yardımcı, kolaylaştırıcı bir rol oynuyoruz, belli bir oranda finansör destekleyici oluyoruz. Yurt dışından Konferansa katılmak için, konaklama ve yol hariç katılacak delegeler 750 euro ödeyecekler. Türkiye’deki katılımcılar ise konaklama hariç, 5 gün için 250 euro ödeyecekler. Sadece bir günlük bir açılışa katılacak ya da etkinliği izleyecekler için 25-30 euro ödenecek. Türkiye kesiminin katılımını artırmak, katılımını kolaylaştırmak, ucuzlatmak için çeşitli çabalar gösteriyoruz ama Uluslararası kooperatifler birliğinin dünyada bir milyarın üzerinde ortağı olan bir örgütün, Türkiye de 5 gün sürecek bir Genel Kurul yapması Türkiye’deki basının, siyasetçilerinin ister istemez dikkatini çekecektir. 97 ülkenin 1000 temsilcisi bir araya gelmişken siyasetçi, hükümet üyeleri gelip onlara hitap etme fırsatını kaçırmayacaklardır. Böylece bir farkındalık yaratmak durumundayız.

Katıldığım bir çok ülkede Meksika, Kore, Polonya, Kolombiya’da benzer organizasyonlarda devlet başkanı ve başbakan düzeyinde açılışa katılım oldu. Bu etkinliği Türkiye’nin tanıtımı ve ekonomik faaliyeti olarak görüyoruz. Biz Cumhurbaşkanımızı ziyaret ettiğimizde konu ile ilgili bilgi vermiştik. Seçilecek yeni Cumhurbaşkanımızın da katılım sağlayacağını düşünüyoruz. Türkiye’nin tanıtımı ve imajının güçlendirilmesi için çok güzel bir platform olacaktır.

Bu etkinlik sırasında kooperatifler için ürün stantları açılacak. Bu stantlarda kooperatiflerimizin mal alışverişi ve ticari bağlantıların yapılması sağlanacak.

 

Döneminizle ilgili özeleştiride bulunmak isterseniz neler söylersiniz?

Şu ana kadar biz Türkiye Milli Kooperatifler Birliği yöneticileri olarak, kooperatifleri hep bir arada tutmaya çalıştık, en önemli başarımız budur. Çünkü yasal zorunluluğumuz yok. Hatta ne yapıyorsunuz ki, eleştirileri var. Neyle neyi yapalım. Kurulduğu günden bugüne, aidatını ödemeyen birliklerimiz var. Bu birliklerimizin bu aidatını ödemeleri için gerekli olan zorlamayı yapamıyoruz. Merkez Birliklerinin bakanlıklara bildirdikleri ortak sayısının karşılığı olan aidatı ödeseler, biz ekonomik sorunumuzu aşmış oluruz. Milli Birliğimizin finans kaynağı bu aidatlardır. Kooperatif ortaklarımızın özveri göstererek aidatlarını zamanında ödemeleri çok önemli.

Özeleştiriyi, yapının bütün olarak yapması gerekir. Yani kooperatifçilikte tek başına başarı, tek başına başarısızlık olamaz. Tekilcilik yoktur. Bir kooperatifçi ben diye konuşuyorsa, kooperatifçi değildir. Kooperatif makamını işgal edebilir. Hep biz, hepimiz birlikte başarılıyız.

 

Son olarak kooperatifçilere mesajınız nedir?

Kooperatifçi arkadaşlarımız şunu bilmeli ki, kooperatifçilik bir idealdir, bir inanç işidir. Tek başına yapılabilecek, tek başına övünülecek bir iş değildir. Bu inancı çevrelerine, yeni nesil gençlere aşılamaları gerekir. Yeni dünya düzeninin karşısına çıkabilecek en iyi enstrüman kooperatifçilik anlayışıdır. Yenidünya düzeni insanı tekilciliğe götürüyor. Neredeyse bütün dünya küresel güçlerin elinde. Bütün zenginlik hepimizin olmalı, yöneteninde olmalı, tüketeninde olmalı. Yani sömürücülüğe karşı koyacak en büyük mekanizmadır kooperatifçilik. Tüketicinin sömürülmesine karşı, üreticinin sömürülmesine karşı, emeğin sömürülmesine karşı da gene en iyi araç kooperatifçiliktir.

Günümüzde kooperatiflerle sendikaların çok hızlı bir biçimde güç ve işbirliği yapmaları gerekiyor. Çünkü kooperatiflerle sendikalar yeryüzüne aynı dönemde, aynı gerekçelerle ortaya çıktı. Kooperatifler tüketicinin sömürüsünü hissetti, tüketicileri örgütledi. Sendikalarda emeğin sömürüsünü hissetti, emeği örgütledi.

Birinin adı sendika, birinin adı kooperatif. Nerede doğuyor bunlar; 1800’lü yıllarda İngiltere’de sanayi devriminden sonra, aynı yerde. Bu bir rastlantı değil. Şu anda kooperatiflerin karşı karşıya bulunduğu saldırı, daha önceki yıllarda sendikalara yapıldı. İşte sendikaların hali ortada, nereye gitti? Taşeronlaşmaya gitti. Taşeronlaşma her yerde. Buradan nasıl geri dönülür diye şimdi uğraşılıyor. Hayatın her alanında sendikalarla kooperatifçilerin kaderi müşterektir. İşbirliği yapmak zorundadırlar. Önceden bizim sendikaların toplu sözleşmelerine şu hüküm konulurdu. Sendika üyelerinin kuracağı kooperatiflere, her türlü maddi manevi destekte bulunur, araç gereç yardımı yapar yer tahsis eder. Uluslararası çalışma örgütünün 193. sayılı kararında hükümetlere şu tavsiyede bulunur; Kooperatiflerle ilgili bir karar alacağınız zaman sendikaların da görüşünü alın. Boşuna mı söylenmiş bu söz!

Ara